Balık Solo;
“Hiç bu kadar iyisi denk gelmemişti olta atışının, kancasını kendi ağzımla buyur ettiğim balık ömrüme…”
“Yüzgeçlerim yetmiyor bu şehri kucaklamaya, denizlerine sığmıyor küçük de olsa bedenim..”
“Solungaç solunumu bile yapamıyorum dibine çöktüğüm şehirde, kürdî bir makam ağırlığında dalgaları, pullarımdan yakalayıp beni boğazdan boğaza savuruyor…”
“Her yudum dalgada bir İstanbul buluyorum, kum tanesinden, mozaik bir taşa kadar hepsiyle helâlleşiyorum..”
“Herkesin dilinde bir İstanbul uhdesi..”
“Sahip olamıyor kimse bu şehre, uhdesini içlerinde tutanlar, yosun tutmuş heykelcikler olarak donakalıyor denizimin ortasında..”
Teknecikler görüyorum etrafımda, ay yıldızlı bayrakları var tepelerinde, kendi hobi dünyalarının Cumhuriyetini, denizimin apolitik rengine saplamışlar..
Bir nefes Cumhuriyet çekiyorlar oltalarıyla, kancasındaki solucanla başlayan ve benim ağzımda son bulan bir dikta rejimi hobisiyle..
Yem zincirinin bir halkası daha dolanıyor denizimin boynuna.. Ve “solucan”la helâlleşiyorum..
Kovasına düştüğüm anda, duyamıyor sesimi, onun kulaklarının olduğu yerde benim gözlerim var diye..
Ve göremiyor denizsiz balığın hiçliğini ,o yüzden gözlerim açık gidiyorum her seferinde..
Güvercin Düo;
“Şişli Camii’nde karımla kovalaşırken öğrendim, kendi kendini kovalayan yem olunabilmeyi..
Minârelerin tepelerine tünediğimiz günlerde, ezan sesini benzetledik bir gagadan..
“Bundan sonraki bizim şarkımız olsun” dediğimde hep “ Sabâ makâmı bir kutsiyet doğdu ömrümüze…”
“Monogamik bir melodramdı yaşadığımız, başrolde kabarık frapanlığımla ben ve narin vücudundan koparmaya kıyamadığım tüyleri kadar asil karım…”
“Yuvamızı yapan dişimizdir ama ataerkiliz konuşmaya gelince”..
“Onu ilk tavladığım yer, Beyoğlu İstiklâl’deki elektrik telleriydi..Şimdi o yüzden sönmüyor, Taksim’in gece lâmbaları”…
Martı Trio;
“Doymuyor insan kokusuna bu şehir, bizim ekmeğe,bir de simide doymadığımız gibi..”
“Vapur seslerinde artık kendi sesimizi duyar olduk.. Her bir sefer ;denizsiz vapur gibi kalır bizsiz..”
“Yarışırız insanların vapurdaki yüzlerini okuyabilmek için..Kanatlarımız bile doyurmaz bizi bazen, insanların gökyüzünden çalamadıklarını, biz ıslanmış ekmeklerden tırtıklarız..”
“Biz üç yoldaş martıyız şimdi, grubumuz 1970’lerde dağılmıştı bir kere..Ve yeniden gökyüzünde buluştuk, İstanbul bizi tuttu, denizin vapuru tuttuğu gibi..”
“Şimdi gökyüzüne özgürlük şarkıları besteliyoruz, bulutlardan inen yağmur damlası sanılmasın diye..
“Özgürlüğün simgesi artık bizim kanatlarımızda yükseliyor..”
“Vapurun ne sağında ne de solunda yarışıyoruz , sadece gökyüzünden Deniz’e yansıyan üç gölgeyiz artık..”
“Bu yolculukta biz şunu öğrendik ;Deniz; hayatları sallanırken istifrâ etmeyenleri tutmazmış..”
Tilki Solo;
“Kürkümü kendim sattım Nişantaşı’nda bir kürkçüye, karşılığında haysiyet aldım..”
“Artık dönüp dolaşacağım yer , insanlıktan terfî edenlerin ormanıdır..”
“Biz tilkiler yalnız gezmezdik, insanların kürkümüzü çalmasından korktuğumuz için..”
“Ama artık yalnız da yaşanır bu şehirde, insan olana kürk çok nasıl olsa…”
Kedi Quartet ;
“Dokuz canlıyız diye, sürücülerin deneysel canavarlıklarının , sürrealist bir portresi olarak yapışıp kalmak zorunda değildik bu şehrin caddelerine..”
“Bu şehrin süslü hanım teyzelerinin paha biçerek, bizleri evlerinin vitrin süsü haline getirmesine de gerek yoktu..”
“Kısa yoldan kasap amcaların dükkân vitrinlerine astıklarıyla yer değiştirsek de olurdu..”
“En azından ağrılı bir asâlet tükenişi değil de, saniyesinde evrimleşen bir besin zinciri simgesi olurduk…”
“Biz kedi olalı fâre tutacakken, insan görünümlü dev fâreler yuttu bizi…”
“Baştan söyleseydiniz dokuz canımızda gözünüz olduğunu, sekiz kere sizin için ölür, birini de savaşarak ölmek için kullanırdık…”
PROGRAM
Biber (Sonat Allegrosu)
Bir biber testidir aslında bu şehir, dilinizin ucunda algılamaya çalıştığınız…
Dilimizin acı hissini algıladığı noktası küçük dile en yakın olan kısmıdır!! Nedense herkes biberin testini dil ucunda yapar.. O yüzdendir ; biberi yuttuktan sonra "ne kadar da acıymış" cümlesinin geç kalmışlığı..
SultanAhmet (Oratoryo)
Ne zaman cami avlusuna bir bebek “konsa”, kanatları SultanAhmet’e kadar uzanır.. Ve o zaman, îman huzuruyla secde etmiş alınların, nefesleriyle ısıttığı avlu kucaklar bebeği..
İlâhi adâletin, meş’alesiz simgesidir bu şehir, ne ararsan O’nu bulabileceğin bir bilmecedir..
Şans (Chanson)
Kimileri için amorti bir milli piyango bileti ikramiyesi, kimileri içinse boşa kürek çekme tragedyası..
Efsâne (Pastoral)
Sahnesi değişmeyen, oyuncularına her seferinde çapları kadar roller üstleyen büyük bir “şehir efsânesi tiyatrosu” burası..
Kültür ve medeniyet ağacının en sağlam dallarına kurulmuş olan bu şehir, Anka kuşu misâli her yeni ağaran günde külleriyle kendi kendini yaratan bir mûcize..
Rezonans (Passion)
Ezan seslerinin, kilise çanlarıyla rezonansa girdiği ve tanrılarla, Esma’ül-Hüsna’nın aynı zamanda zikredildiği nâdir bir inanç özgürlüğü sesidir bu şehir ..
Beyaz (Lied)
Bu şehrin rengi beyazdır..Beyaz; bir renk değil, lekedir…Aynı zamanda beyaz, bütün renklerin karışımıdır. Tek fark görünenin aslında “gerçek bir yanılgı” olmasıdır…
Trafik (Senfoni)
Köprüde trafik sağdan akar.. Emniyet şeridi yoktur ... Sollarsan bu şehri, gökkuşağının en koyu rengi oluverirsin.. Sağdaki renkler o kadar parlaktır ki, ne sen onları görebilirsin kamaşmaktan, ne de onlar seni aydınlıktan...
Kız Kulesi (Sonat)
Kız kulesi, isminin verildiği kuleye yabancıdır..Kule görünümlü bir kızdır o..Eteklerinde saklanan şehir bilir bir tek bunu..
Her gece koynunda uyuttuğu yetim bebeklerin sütüdür deniz..
İstanbul (Monodram)
Dinliyor en çok İstanbul, sağ kulağıyla ilâhileri, sol kulağıyla topraklarında barındırdığı kültür ve medeniyetlerin çok bedenli sesini…
Taşı , toprağı “altın” değildir..Bilenler bilir, değeri “altında” gizlidir.. Îman aynasında sûret görenler, toprakta altın ararlar…
Wynn Las Vegas - JT Hub
YanıtlaSilThe Wynn 포항 출장마사지 Resort 전라북도 출장마사지 Casino in Las 안성 출장마사지 Vegas is a high-rise building in Las Vegas, Nevada, U.S.A.. 서귀포 출장샵 View a 안성 출장안마 detailed profile of the structure 2725 including further data