“Vecdin ilimde erimesi, ilmin vecd içinde kaybolmasından yeğdir.” Cüneyd-i Bağdadi

24.11.2011

..........

Zifiri bir gece örtüyordu, dudaklarımdan ıslığıma dökülen son cümleyi; " Sensizlik bir fahişe gibi, kol geziyor beynimde, davetkâr gözler kırpıyor, adımı çağırıyor... Duymuyorum seni, çünkü sesin de kendin gibi çok alçak…!" dme®

..........

Biz, geleceği planlarken dünden gerçek güçler, bugündense hayal gücü alırız... dme®

..........

Ey sevgili ! Gerçekten sevmemiştin zaten beni. Benden korktuğun ölçüde beni yaşatıyordun yüreğinde...Korkuyu yitirdiğin o gün anladın, bir ölüye sûni solunum yaptığını... dme®

..........

Beni her çağırışında koşarak geldim yanına, beni köpek ettiğini bilsem, kemiklerimi gömerdim bedenine...dme®

HazaN

Nasıl da biliyor bir yaprak, dalından düşeceği zamanı,
Önce yeşilinden vazgeçiyor, sonra sararıp soluyor..
İşte sevgili; biz de tıpkı dal ve yaprak gibiyiz..
Sen yeşilinden vazgeçtin ilkin sonra da sararıp düştün benden..
Söyle sevgili; yaprak da dal da bilir mi ki hazanı?
Bilirler mi ki terk edişin mevsimini?
Ben de bilmezdim sevgili,
Ben de bilmezdim, sarı ayrılıklar uğruna tüketilen yeşilleri...
Düşen dalları, kurumuş hayalleri…
Ben de bilmezdim sevgili,
Bilseydim eğer; kök olurdum, her mevsimi layıkıyla seyreder,
Yapraklara dallara nasihat ederdim…
Dallar, gücünü kökünden, gençliğini yapraklarından alır derdim..
Ve her yaprak, dalına olan aşkından sararıp solar derdim…
Unut gitsin hepsini sevgili...
Ne kök, ne dal ne de yaprak gerek..
En güzeli kurumuş bir yaprağa basıp çıkan sesten haz almak… dme®

DünyaM


Bir bekleyiş var gözümde, incecikten akıp gidiyor, dikmiş gözünü zamana,
Bir an bu beklediğim, bir hal alma, bir durulma
Cân-ı gönlüm istiyor, kana kana susamışcasına, kurumuş kavrulmuşcasına
Bekle diyor beklenen, biraz daha var sıyrılmana, bir anlık daha yaşa
Arkama bakmadan, önüme katmadan, durup duraksamadan hevesle gidesim var
Huşû içinde mutluluktan arınmışcasına, gözyaşlarına sarılmışcasına
Gönül bu diyorlar ya, o cinsten avunmamacasına..
Kimin kimsen yokmuş da, dünyayı iki elinin arasında boğmuşcasına
Hani derler ya, kısacık hayat, ömür kısa, gençlik kıymetli…
Ne hayat kısa, ne ömür ne de gençlik kıymetli benim dünyamda
Acınaklı bir bekleyişten başkası değil bu âcizane hallenme...

Ölenler


Aklı evvel değilim
Yüreğim son nefesine kadar sâdıktır ruhuma
Yalnız; aklımdan çıkmayanlar için bir yer yaptım kuytuya
Orada sen de varsın
Çatı katı tavan arası boşluklarımda
Hobi gibi arada uğruyorum
Öte yanda gerçeğim; ruhuma içtiğim ant
Söz verdim ölenlere,
Söz verdim ölümümü bekleyenlere
Nihayetinde ve bilhassa öleceğim bir yerde
Ancak; en son hatırlayacağım şey; kafesim
Akıl zincirinde, mantık tekelinde
Tüm katmanlarım çözülecek dünyanıza
Dünyanız aç ve sefil, bittabi leşçil
Kollarımı iki yanda sallanırken gören siz
Onların kanat olup uçtuğunu anlayamayacak
Sessiz ve rüyanın gerçeği kadar çıplak
Yukarıdan ise; sıyrıldığım kabuk
Beni son gördüğü yerde hatırlayacak herkes
Bense onları, beni son unuttukları yerde
Boyunlar dikilecek, gözyaşları dinecek
Bazen evin bir köşesinden bana ait kötü bir şaka çıkıverecek
Başköşeye mi konacak, yoksa divanın altına mı gizlenecek?
Hey! Gizliyim ben, bulamazsınız, ölmeniz bile yetmeyecek
Çünkü diriler ölüleri, ölüler dirileri gömecek
Saat kaç?
Hangi yıldayız?
Zamanın olmadığı yerde bunlardan söz edilmez
Haydi, bir daha ölelim, bu sayılmaz
Çünkü ölenler, dirileri gördükçe her gün bir kez daha ölürler…

Farklı


Ayrılık çanları çalıyor zihnimde
Yine ve yeniden farklı olanı yapıyoruz
Mutlu olmak yerine, hüznü seçiyoruz
Hüzün; göğsüme oturan sensizlik
Yok olanın pahabiçilmez ağırlığı
Yok edilmenin ve altında ezilmenin
Sen farklısın; o yüzden seni diğerlerinden çok daha farklı terk edeceğim seni
Terk edileceğim ya da, mağlup olacağım elimde bağımsızlık parçasıyla
Bomboş eller, açık ve titrek
Dileniyorlar, çizgileri çok belirgin
Soğuk bir metal parçası değecek avuçlarına
Ağlamak, ücrete dâhil değil
Delikanlı gibi ağla
Ardında hiçbir iz bırakmadan
Delikanlı gibi sevmemiştin ki
O yüzden durup el salla kendine
Arkana bakma çünkü o senin önüne kattığın
Önünde adım adım arşınladığın
Çok mahvolacaksın
Önüne bak
Arkandan vurmam seni
Önünde durmam
Yanında idim
Sen hiç görmedin
Öldüm
Yanına gömdün beni…

Yırtık Hayaller


Kurumuş bir toprağın, çatlağından sızan ışık gibi saklıyız aramızda
İçimizde sır gibi sıcak, varlığımıza baktıkça biz,
Gömülüyor duygular, açılıyor kilitler ve eriyor tabutlaşan bedenler
Biz kim mi oluyoruz seninle?
Biz yarım kalan bizi, kıyasıya elinden ve dilinden kavramış,
Yırtık hayaller onaran ve
Atık sözcüklerin yanık uçlarını tamamlayanız
Bana sen kimsin diye sorduklarında
Omuzlarımı silkip ben O’yum diyorum
Çünkü sen benden yana ve benden öte olan tek şeysin
Uyanınca sensizlikten utanıyorum,
Elini başucumda, hemen yastığımın altında göremeyince ağlıyorum
Ve aynaya yarım bir et parçası olarak yansıyorum
Geceleri tam da bu sebepten
Hep adını çağırıyorum
Bir gün duyurabilirsem sana sesimi
Birimiz ölmüştür sevdiğim…

Sen


Aniden yalnızız ve daima farkındayız
Sen ve soğuk bir yatak aynı şeyleri vaat ediyorsunuz
Ve ben ikinize de sığınamıyorum
Ta kendisi ıssızlıksa yalnızlığımın
Ben gecenin körü gözlerimden
Tavanlara eskizler kırpıyorum
Ah gelmeyen biz ve kayıp bir hüviyet gibi
Kara lekeli geçmişimiz
Beni bana anlat diyordun ya
Geçen gecenin çimenli sohbetinde
Sen sevgilim;
Hiçbir zaman anahtarı olmamış posta kutusundan
El yordamıyla aradığım eski bir dost mektubu gibiydin
Sen; yârim dediğim sen,
Hiçbir zaman ehlileştiremediğim yırtıcı bir kuş, tüylerine aldandığım
Ve ben sevgili, belki de seni yok sayıp kendim olabilmeye çalışırken
Beni yok sayan sen, yok olduğun noktada varlığımı teneffüs ediyordun…

Deniz Meltem Esen